Perşembe, Ekim 16, 2025
Kadın Etrafında Geliştirilecek Bilim, Doğru Sosyolojiye Atılmış İlk Adımdır

Ortadoğu’da Kadın Devriminin Renklerini Açığa Çıkarmak

Mezopotamya ve Ortadoğu; ilk toplumsal şekillenmesini kadın öncülüğünde geliştirmiş en eski coğrafya. Günümüzde toplumsal hafıza eril iktidar güçlerince büyük bir saptırma ve inkarla sarmalanmışsa da özgürlük hakikati hala varlığını sürdürmekte. Bin yılların sömürüsüne inat, Kürt Kadın Hareketi özgürlük hakikatinin yolunda kendi varlığını hem felsefik hem örgütsel olarak çok güçlü pratikleştirmekte… Felsefik olarak Kadın Kurtuluş İdeolojisi eril-iktidar kalıplarını sorgulamanın anlam arayışı oldu. Bu temelde örgütlü gücünü geliştirdikçe ve yaşamsallaştırdıkça mevcut iktidar güçleri arasında alternatif haline geldi. Rojava’da kadın hareketinin ve kadın özsavunmasının üstlendikleri rol ve misyonun beslendiği kaynak bu deneyimdir. Dolayısıyla bu deneyim Ortadoğu’da savaş ve şiddet her alanda yayılırken Rojava’da yeni bir yaşam inşa edilmekte. Arap, Süryani, Asuri, Ermeni, Kürt tüm halklar kaosun ortasında güvenlikli bir yaşamı hep beraber yaratmayı deneyimleyebiliyor ve bu deneyimin her anında her alanında, üretimden yönetime ve alınan tüm kararlarda kadın öncülüğü var.

Büyük Ortadoğu projesi adı altında Ortadoğu’ya müdahaleyle başlayan ve bugün 3. Dünya Savaşı olarak adlandırılan süreç boyunca Kürt Hareketi hep üçüncü çizgiyi benimsedi. Ne küresel hegemon güçlerin ne de gerici bölgesel güçlerden yana olmama, alternatif politikalar geliştirebilme çizgisini esas aldı. Rojava’da da aynı şekilde ne rejimin baskıcı, inkârcı çizgisini ne de rejim karşıtı muhalif olarak lanse edilen gerici mezhepçi örgütlerin yanında yer almadı. Kürt Hareketi hep kendi eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik çizgisini esas aldı. Kürt Kadın Hareketi de hem Rojava’da hem de genelde kendi özgürlükçü çizgisini esas aldı. Dolayısıyla özünde aynı zihniyete hizmet eden modernist kapitalizmin metalaştıran kadın çizgisini de gerici mezhepçi gurühun köle, cariye kadın çizgisini de kabul etmeyip kendi örgütlü gücüne dayanan özgür kadın çizgisini esas aldı. Rojava’da kadını bir gün bu denli derin köleliğin, eril- iktidarcılık sarmalının içinde alternatif rol model haline getiren de benimsediği bu çizgidir.

Savaşlar en çok kadın ve çocukları etkilemekte. Kadın ve çocuklar yıkılan kentlerin enkazları altında kalmakta, şiddetin her türlüsünü yaşamakta, mültecileştirilmekte ve çaresiz kalmaktadır. Rojava’da kadınlar bunu kabul etmedi. Cesaret ve öz iradeleriyle varlıklarına yönelen gerici çetecilere, saldırganlara karşı mücadele etmeyi tercih etti., meşru savunmalarını geliştirdiler. Ha keza Rojava’da gerçekleşen devrimin inşa sürecinde de öncülük üstlendiler. Bu duruşlarıyla da Suriye’deki diğer halktan kadınlarda olduğu kadar Ortadoğu’daki diğer ülkelerdeki kadınlara da örnek oldular.

Sömürünün hegemonikleşmesi, zihniyetin kodlanmasıyla yani M. Foucault’un deyimiyle “bireyin iktidar taşıyıcısı olarak kodlanması” ile şekillenmiştir. İlk kodlanma olan kadının ötekileştirilmesi, ezilmesi, kadın varlığının inkâr edilmesi yönlü söylemler, günümüzdeki söylem ve uygulama şekilleriyle ideolojik-politik argümanlar üzerinden inşa edilmektedir. Bugün 3. Dünya Savaşı denilen hegemonya savaşlarıyla somutlaşan durum devletli-iktidarcı erkek egemen sistemin krizidir ve yapısal bir krizdir. Kökeninde yatan neden varoluşunu dayandırdığı sömürünün derinleştirilmesi gerçekliğidir. Ortadoğu ve Mezopotamya kadınları, köleliği çok derin yaşamışlardır. Çünkü toplumsallığın ilk ortaya çıktığı coğrafya olmasına karşın sistem sömürüsünün tüm çeşitlerine de saldırısına da en derin halde maruz kalmışlardır ve hala da maruz kalıyordur. Bu nedenle sistemin hegemonik kurumları araçları yine tarihsel boyutları iyi irdelenmelidir. Yapısal olarak ele alınmalıdır. Siyaset kurumları ve kültürel oluşumlar zihniyetten bağımsız ele alınamazken sistemi salt mekanizmalardaki değişimlerle sınırlı ele alan arayışlar çözümden ziyade çözümsüzlüğe yol açacaklardır.

Kapitalist modernite, ideolojik-politik-ekonomik paradigmaları iflas etmiş artık sistemi besleyemeyecek durumdadır. Ortadoğu’da 3. Dünya Savaşı adıyla yaptığı katliamlarla yedek kan takviyesini karşılama gayretindedir. 1. ve 2. Dünya Savaş’ında kendi eliyle kurduğu irili ufaklı birçok Arap devletçiklerine bugün mücadele etmekte.1.Dünya Savaşıyla ulus devletlerin inşasını tamamlamaya çalıştı. Yine Sovyet Sosyalist blok oluşumuyla iki kutuplu sistem üzerinden çelişkilerden beslenmeye, hegemonya çatışmalarıyla merkezileşmek istedi. 2.Dünya Savaş’ında katliamlarla ağır sonuçlar ortaya çıktı. Ancak tüm bu yaşananlara rağmen kapitalist modernitenin ulus-devlet anlayışını geliştirerek halkları parçalaması, sınırlara hapsetmesi Ortadoğu’da sorunları çözmedi; daha çok sorunları derinleştirip krizi ve kaosu ortaya çıkardı. Kapitalist modernite ulus olgusunu iktidar ve sermaye tekellerinin gelişimini öne çıkardı. Bu olgunun halkların, coğrafyaların kültürel demografik gerçekliğinin dışında abartılması bu tekellerin çıkarları temelli stratejik bir yaklaşımdır ve bugün bu strateji Ortadoğu’da çökmüştür. 3. Dünya Savaşı’yla bunu ne kadar toparlayabilecekleri belirsizdir. Ancak şimdiye kadar yürürlüğe koydukları politikalar daha fazla yıkıma yol açtı.

Kadın Devriminin Renkleri

Ortadoğu’da birçok halk birlikte yaşamakta. Bu halkların binlerce yıl bir arada birlikte kurdukları bir kültür var. Son iki yüz yıllık modernist kapitalizmin hegemonik saldırılarına, politikalarına rağmen bu kültür halen mevcuttur. Bu coğrafyada ortaya çıkmış inançlar var. Bu inançlar, bu kimlikler Ortadaoğu’yu beslaeyen kaynaktı. Ulus devletçikler ve “radikal islam” mezhepleriyle Ortadoğu’da kültürel, inançsal, etnik tüm onu besleyen kaynaklar yağmalandı, parçalandı, yok edilmeye çalışıldı ve şimdi sistem kendi yarattığı canavara müdahale gayretinde. Sovyetlerin Ortadoğu’da hâkim olmaması için geliştirdiği Yeşil Kuşak Projesini büyük Ortadoğu projesi temelinde yeniden dizayn etmeye başladı. İlk adımı 91’de Saddam Hüseyin bahanesiyle Irak’a müdahale ile geliştirdi. Ardından 11 Eylül bahanesiyle Afganistan’a müdahale geldi. Oysa ki her gün mücadele ettiğini söylediği radikal İslam gruplarının hepsi bir şekilde İngiltere ve ABD istihbarat merkezlerinde doğdu. Bu müdahale konusu olan mezhep ve örgütlerin hiçbiri tek başına İslam inancının dogmatizminin sonuçları değildir. Hegemonyacıların, milliyetçilik ve cinsiyetçiliği zorla dayatmasıyla ortaya çıktılar, geliştiler.

İslam’ın dogmatizm ve iktidarlaşma hastalığından kurtulup Hz. Muhammet’in ilk çıkış zamanındaki gibi bir toplumsallaşma felsefesine dönmesi ihtiyacı var. Ancak tüm dogmatizmine rağmen İslam’ın bu denli cinsiyetçi hal alması “yeni İslamcılık” ile olmuştur. Ortadoğu’daki İslami devletlerin hepsinde 70’ler ve 80’lere kadar da çok geçmiş olmasalar dahi seküler bir yapıya sahiptirler. Bu seküler yapılar içeriden İslami inanca sahip toplumsal yapı baskısı tarafından değişime maruz kalmadı. Toplumun gericilikte ısrarıyla da değişmedi. Tersine hegemonik müdahalelerle dönüştürdüler. Birkaç örnekle bu müdahaleyi açıklayabiliriz. Taliban rejimi nedeniyle kadın köleliğin en derin yaşandığı yerlerden biri olan Afganistan’da 1964’teki anayasası kadın erkek eşitliğini tanıyor. 1965’te kadının oy kullanma hakkı var. 1946’larda kadınları koruma dernekleri var. Kadınlar Taliban rejimine kadar da birçok alanda çalışıyorlar. 1979’da Ruslar işgal ediyor, 88’de de çekiliyorlar. 1992’de Afgan İslam devleti kurulunca ilk iş kadın haklarını ortadan kaldırıyorlar. ABD, Rus işgali sırasında Afganistan’a büyük para, cephane ve ilaç desteği yapmıştır. Suudiler kanalıyla Pakistan’da Sovyetlere karşı cihatçı yetiştirmek için askeri üs kuruluyor ve bu askeri üslerde askeri eğitim kadar vahabi mezhebinin ideolojik örgütlenmesi yapılır. Pakistan, Mısır, Libya, Cezayirli birçok asker bu vahabi üslerde vahabi din eğitimi almıştır. Vahabicilik 18. yüzyılda İngiliz desteği ile Haşimilere karşı (Haşimiler Hz Muhammed’in soyuna dayanır ve halen bulunduğu bölgede sekülerdirler) iktidara getirilen Suudi ailesinin ortaya çıkardığı, kadına karşı en katı, tutucu mezheptir. Vahabicilik Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etse de Kur’an-ı Kerim dahil hiçbir kutsallaşmayı kabul etmez sadece Allah’a inanmayı esas alır ve Vahabi din alimlerinin yorumlarını benimserler. Bu inanışlar beslenip geliştirilirken cihaçılar adım adım İslam devletlerinde örgütlenip yayıldılar.  Bu devletlerin cihatçı “yeni İslam”ın mücadelesi öncesi konumlarında bazı örnekler verirsek; Tunus 1957’de çok eşliliği yasaklamıştır. BEA-Dubai, 1971’de kuruluyor çoğu ailenin kız çocukları Amerika ve Avrupa’da okuyor. Seksenler yeni İslam’la tanışıyor. Ürdün Körfez Savaşı’nda Irak’ı desteklediği için ekonomik ambargo uygulanınca yeni İslam’ın eline düşüyor. İran’da 79’da Humeyni Umeyni iktidarına kadar da hem etnik hem inanç ve kültürel olarak çok kimlikli bir ülkedir. Devrim sırasında Humeyne’yi dışarıdan karşı devrim unsuru olarak İran’a gönderen de Batı hegemon güçlerdir. Bu örnekleri tüm Ortadoğu ülkeleri için tekrarlayabiliriz. 1980’lerde radikal-siyasal ya da yeni İslam denilen bu islamcılık sürecine dek Ortadoğu’da kadınlar çok gelişmiş olmasa da önemli ölçüde okuyor, çalışıyor ve üretiyorlardı. Şimdiki gibi burkan, çarşaf, tesettür gibi katı örtünme kurallarına maruz kalmamışlardı. Modernist batı etkisi yaşamlarında daha fazla etkilidir. Dolayısıyla ABD ve Avrupa politikalarının Ortadoğu’da ürettiği yeni siyasal İslam türevleri ilk derin bir dincilik ve cinsiyetçilik hakim kılmaya çalışıldı, çalışılıyor.

Mısır, Ürdün, Cezayir gibi ülkelerin 1980’lerde 90’larda yaşadığı rejim değişikliğini Türkiye 2000’lerde ılımlı İslam formülüyle Fethullahcılar, AKP ile beraber maruz kaldı ve bir gün tarikatlar kıskacındaki siyasetin yer açacağı sonuçlar da benzeridir. Yine Fethullahcılar, menzil, Hüda Par gibi tarikatlarla Kürdistan’da Kürt özgürlük hareketi engellenmeye çalışılıyor. Özgür kadın hareketine karşı bu eğilimler devlet eliyle güçlendirilmekte, aktifleştirilmektedir. Kürdistan’da geliştirilen özgürlük dinamikleri cins bilinci cariyelik anlayışı, fuhuş, kadın cinayetleri, kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesi, tecavüz politikalarıyla kadın kıyımıyla engellenmeye çalışılmakta.

En son Suriye’de boğaz rejiminin düşmesi ile birlikte Ortadoğu’da bütün eski statükocuların hepsi aşılmış oldu. Şimdi bir tarafta İsrail bir tarafta da cihatçıların revize edilmiş türevleri ile yeni statükolar inşa edilecek ve bu statükolar inşa edilirken birçok yeni faktör peyda olacaktır. Tüm yaşananların sonucu bugün o kadim tarihi o kadim kültürü terk eden milyonlarca mülteci yani tüm bu politikaların merkezinde olan kadınlar… Katledilerek, köleleştirilerek, mültecileştirilerek, uluslararası fuhuş piyasasında alınıp satılarak her tür şiddete maruz kalarak kadınlar bu savaşın merkezindedir.

Ortadoğu Ülkelerinde Kapitalist Modernitenin Bugünü ve Kadın Sorunu

Maddi uygarlığın gelişen tarihi kadın toplumsallaşmalarının yok edildiği, kadın katliamlarını savaş ve kıyım tarihidir. Savaşların hepsi incelendiğinde görülecektir ki hedeflenen eril-iktidarcılığın hegemonluk savaşlarıdır. Cadı avlarından 1. ve 2. Dünya savaşlarına hepsi bunun en açık örnekleridir. Cadı avlarıyla kadının bedeni, doğurganlığı, cinselliği üzerindeki bilgisi “itibarsızlaştırılmış” ve kadın “ehlileştirilmiştir.”[1] Kadının bedeni ile doğurganlığı ile doğa ve üretim kaynakları ile ilişkisi sürdüğü sürece kimliksel varoluşu inkâr edilemez. Ancak bu olgular itibarsızlaştırıldığında ve kadının kullanımından çıkarıldığında kadın kimliği ve var oluşu tartışmalı hale getirilebildi. Bu nedenle doğum kontrol yöntemleri önce yasaklandı sonra da erkeğin denetimi ve bilgisinde kullanıma açıldı. Cinsellik arzusu ve uygulama yöntemleri önce yasaklandı, günah arz edildi sonra da erkeğin arzusu esas alınır temelde, kadını metalaştıran tarzda güncellendi. Cinsel arzu, özgür cinsellik, cinsel pozisyon ve tercihler erkeğin arzusu temelli uygulamadadır. Kapitalist modernitenin gelişim hikayesi tamamen kadının metalaştırılması, köleleştirilmesi, kadın emeğinin sömürülmesi hikayesidir.

18. yüzyıla gelindiğinde doğuda kadınlar haremlerde, özel alanlarda hapis tutulurken kapatılmışken batıda da sanayi devrimi ile kadınlar ev-özel alan, iş yeri daha çok daha fabrikalarda ucuz iş gücü olarak vahşi bir sömürüye tabi tutuluyorlardı. Ancak kadının fabrikalarda çalıştırılması kadının kamusal alanda kabulü anlamına da gelmiyordu. 1800’lerde Flora Tristan’ında dediği gibi “erkeklerin en ezilmişi bile bir başkasını ezebilir.”

Kadınlar, Fransız Devrimi’nde barikatlarda en ön saflarda yer aldı. Barikatlarda katledilen on binlerce direnişçinin yarısı kadındı. Bastik’e yürüyen Versailles’i düşüren kadınlardı. Ve yüzlerce kadın kırımdan geçirildi. Ancak eril iktidar direniş payesini kadınlarla hiçbir zaman paylaşmadı. İlk fırsatta kadınları evlerine geri gönderdiler. Fransız Devrimi öncüleri kadın hakları için “siyasetle ilgilenmek kadının değerinin azalmasına neden olmaktadır.  Kadınların erkekliğe özenmeleri, erkek olmaya yönelmeleri kendi cinsiyetlerini de aşağılama anlamına gelmektedir. Çünkü kadınlar ihtilalin heyecanını içinde bir süreden beri ev işlerini ve beşikteki çocuklarını ihmal etmektedirler. Oysa tabiat kadınları ev işlerini yapmakla ve çocuklarını emzirmekle yükümlü kılmıştır. 1. ve 2. Dünya Savaşı’nda da kadınlar partizan hareketlerde Bolşevik- Kızıl ordu saflarında savaşın her cephesinde savaştılar. Tutuklandılar, işkenceye maruz kaldılar, tecavüz edildiler. Ama yine de yılmadan direniş örgütlediler. Ancak savaş sonrasında Fransız devrim öncüsü erkeklerin zihniyeti neyse diğer devrimci erkeklerin zihniyeti de aynıydı.

Rusya’da 17 Ekim Sovyetler devrimi ile kimi kamusal haklar tanınsa da Stalin ile beraber üstü örtük bir inkâr ile yok sayıldı kadın direnişleri. 2. Dünya Savaşı’nda “Sovyet ordusunda bir milyon kadın savaşçı her branşta vardı; piyadede, nişancı, tankçı, pilot, denizci vb…” Ancak ilk yıl dışında hiçbir anma etkinliğinde kadınlardan bahsedilmedi. Sadece erkekler öne çıkarıldı. ” Aradan onlarca yıl geçtikten sonra ünlü gazeteci Ticacenko Praudan gazetesinde bizimle ilgili; savaşa bizim de katıldığımıza dair bir yazı yayımladı. Yalnız kalmış, hayatını yoluna koyamamış ve hala ev sahibi olamayan cepheli kadınların varlığından söz etti. Toplumun bu aziz kadınlara bir borcu olduğundan… işte o zaman cepheli kadınlar biraz da olsa ilgi görmeye başladı. 40-50 yaşlarındayken yurtta yaşıyorlardı. Nihayet onlara ev verildi[2] ” diyor o dönem savaşmış bir kadın. Yine Nazi toplama kamplarında binlerce kadın ve çocuk katledilmiştir. Ha keza tüm bu savaşlarda binlerce kadın ve çocuk göçmen, mülteci, mübadeleci olarak yollarda aç susuz ölmüş ya da tecavüzle katledilmişlerdir. Tüm bu savaşlarda soykırım mültecilik ve savaşın yoğunlaştığı coğrafya hep aynı. 3. Dünya Savaşı’nda da aynı yıkım yaşanmakta. Ukrayna, Filistin, Afganistan, Suriye’de şehirler yerle bir edilirken yıkımın altında kalan yine binlerce kadın ve çocuk… Toplama kamplarının yerini mülteci kampları almış durumda. O kamplarda yaşananlar ise toplama kamplarının “misafirhaneleştirilmesidir”. Ege, Akdeniz kıyılarına vuran çocuk cesetleri ve yıkılmış binaların altından çıkarılan kadın ve çocuk bedenleri…

Hegonomik güçlerin yarattığı canavarlar olan IŞİD, Taliban, El-Kaide, El Nusra vb. örgütler en büyük kıyımı kadın ve çocuklara uygulamaktadır. Bu örgütler neden kadına bu kadar düşmandırlar? Kadınlara bu denli düşman olmalarının nedeni; kadınların bunca kapatılmışlığa, köleliğe rağmen kültürel değerlerinden, yaşam tarzlarından vazgeçmemeleridir. Öz olarak Ortadoğu’nun kapitalist sisteme teslim olmamasının nedeni kadınların kültürel direnişidir. Bu nedenle de bu vahşi örgütler bir yandan kadınları burkaların, çarşafların altına mahkûm edip eve kapatarak yaşamdan koparıyor diğer yandan da köle kadın pazarları oluşturmakta. Köle kadın itibarsızlaştırılmış, değersizleştirilmiş canlıdır. Köksüzdür. O köle pazarlarında ganimet diye binlerce ezici ve Ortadoğulu kadın satıldı. Bu pazarlar Türkiye, Ortadoğu ve Balkan ülkeleri üzerinde kurulmuştur. Şimdiye kadar hiçbir devletten bu uluslararası fuhuş ticareti-köle pazarına karşı ciddi bir müdahale olmadı. Ancak tüm bu saldırılara kadın soykırımına rağmen kadınlar direnmeye devam etmektedirler.

Ortadoğu kadınının yakın dönem mücadelesine bir göz atmak dahi bazı hakikatlere ışık tutacaktır. Mısır, 1919 bağımsızlık devriminden beri kadınlar siyasette devrim mücadelesinde yer almışlardır. 1950’lerde siyasi haklarını kazanmışlardır. 2011 Arap Baharı denilen ayaklanmalarda kadınlar erkeklerle birlikte sokaklarda özgürlük ve demokrasi için yürüdü ve eylemlerde yer aldılar, öncülük yaptılar. Devrimin sonrası 1923’ten beri anayasalarının temel prensibi olan kadın erkek eşitliği şeriat hükmüne göre kaldırıldı. Müslüman kardeşler ” kadının sahibi olduğu yegâne rol din, ahlak ve ataerkil üzerine kurulan ailedir” demişlerdir. Tunus, Arap ülkeleri arasında en ilerici seküler olandı. Kadınlara belli haklar pozitif ayrıcalıklar tanınırdı. Devrim sırasında kadınlar sokakta, sosyal medyada aktifti. Şimdi eski hakları için mücadele ediyorlar. Yemen de 1990’da birleşinceye dek Kuzey ve Güney olmak üzere iki devletli. Güney Yemen sosyalistti ve bu esaslarda kadınlara hak vermişti. Kuzey Yemen şeriat hükmü hakimdi. 90 anayasası kadın erkek eşittir desende şeriat hükümleri esas alınmıştır. Kadınlar devrimde peçeleriyle eylemlerde yer aldılar. Şimdi çok daha geri konumdalar. Libya Kaddafi döneminde kadınlar seçme seçilme, eşit iş hakkı ve siyasi alanlarda yasal haklara sahiplerdi. Sosyal zeminde aşiretçilik, kabilecilik gelenekleriyle ayrımcılığa uğramışlardır. İç savaşta büyük bir kıyımdan geçti kadınlar. İran’da Humeyni karşıtı direnişte kadınlar çalınan hakları ve özgürlüklerini talep ettiler. Jin Jiyan Azadî şiarı kadınlar için yaşam, ancak özgür olursa yaşanabilir hakikatini haykırışıydı. Kadınlar idam edildi ve ediliyorlar. Pexşan Ezizi direnişi bunun örneğidir. Kadınların haykırışı, direnişi kadına dönük soykırıma dur demenin haykırışıdır. 90’larda Körfez savaşı ile Ortadoğu’ya demokrasi getirme iddiasındaki hegemonların bugün Ortadoğu’da geliştirdikleri demokrasi Afganistan’da iktidar yaptıkları Taliban, parçalanmış bir Irak, İsrail’in yerle bir ettiği Filistin ve El Nusra Talibana teslim edilen Suriye…

Ortadoğu Kadın Devrimi

Tarihin akışına yön veren her zaman için dönemi en doğru okuyan ve ona göre konumlanan aktörler olmuştur. Şimdi Ortadoğu’da bölgesel statükocular değişirken kadınların tarihim akışında Kendi kaderini belirleme fırsatları her zamankinden daha güçlüdür. Çelişki ve çatışmalar derinleşirken değişim, dönüşüm dinamikleri birçok olasılığı ortaya çıkarmaktadır. Abdullah Öcalan “Devletli uygarlık tarihi kadının kaybediş ve kayboluş tarihidir. Aynı zamanda (…) adeta sermaye tekellerinin uygarlık tarihi boyunca toplum üzerinde sürdürdüklerine benzer paralel ikinci bir tekel zinciri de kadın dünyası üzerinde ki erkek tekelidir. Kadın var oluşu en eski sömürge olarak değerlendirmek daha gerçekçi sonuçlara götürür. Belki de kendileri için millet olmamış en eski sömürge olmak en doğrusudur”. Belirlemede ortaya konulan kaybedişi dönük gelişebilecek güçlü arayışlar kadın özgürlüğünün anahtarı olacaktır. Kürt kadın hareketinin açığa çıkardığı örgütsel, felsefik dinamikler bu arayışlara cevap olabilecek niteliktedir. On yıllardır bütün bölgesel statükocuların dengelerin merkezinde olan Kürdistan’da düşünsel kurumsal ve yaşamsal temelde var oluşunu örgütledi. Yine Kürt kadınında kısa zamanda sosyal ve zihinsel devrimi yarattı. Tüm önceki devrim deneyiminin de devrim sonrasına ertelenen yaşam ve zihniyet inşasını kadın öncülüğünde devrim sürecinde devrimle paralel gerçekleştirdiği ve devrimin öncü gücü haline geldi. Çok önemli bir deneyim modelidir ve rol model konumundadır Ortadoğu için. Jineolojî bilimsel, felsefik temelde bu rolü üstlendiğinde Ortadoğu kadınları için çok önemli bir potansiyeli açığa çıkarabilir. Çünkü jineolojî pozitivist düşünce ve modernist modernite karşıtır. Pozitivizm ve kapitalist modernite erkek egemen sistemin kendisi ve oluşturucusudur. Jineolojî felsefik olarak demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigmayı esas alır. Yine kadın kurtuluş ideolojisinin mücadele deneyimi, ilke ve ölçülerinden beslenmektedir. Toplum bilimsel temelini ise özgürlük sosyolojisinden alır. Bütün bunlar önemli bir birikim sunmakta ona. Ayrıca da kadın özgürlük kültürünün doğduğu ve kaybettiği coğrafyada bütün kölelik tarihini yaşayarak tanıklık etmiş ve buna karşı direnişin içinden kendini oluşturmuştur.

Rojava kadın direnişi bu deneyiminin sonucu ve pratikleşmesidir. Kadın devrimi Rojava’da şimdi komünler, meclisler ve savunma gücü kadın yasaları ile önemli bir toplumsal modeli inşa etmekte. Kadınlar köyünden, kadınlar evine, eş başkanlık sistemi ile kurumlaşmasını geliştirirken siyasetten diplomasiye, yönetim kurumlarından öncülük düzeyinde katılmaktadır. Rojava’da özgür kadın toplumsallığı yeniden güncellenmekte. Kadın bilinci, kadın iradesi her alanda yaşama rengini vermektedir. Rojava’ da sadece Kürtler değil Arap ve diğer halktan ve topluluktan da kesimler bulunmakta. Dolayısıyla bu kültürler, topluluklar arasında da kadın bilinci, iradesi kültürü geliştirilmektedir. Yine tarihte sayfalarından bir hakikatte kadının gücü iradesinin yok sayılması kadını korunmaya muhtaç erkeğin korumasında aciz göstermektedir. Bu irade gaspıdır aslında. Rojava’da kadın taburlarının oluşturulması bu taburlarda verilen öz savunma eğitimleri kadın özgüveni, iradesi için önemlidir. Çünkü bu direniş sadece cihatçılara karşı fiziki bir direniş değildir. Aynı zamanda Ortadoğu’daki ataerkil sisteme ve bin yılların geleneklerine tabularına karşı da verilen bir direniştir. IŞİD saldırılarında Şengal’de Êzidi katliamı sırasında esir alınan yüzlerce kadın oldu. Bu kadınların yine Êzidi direnişçi kadınlar olmak üzere kadın savunma güçlerince kurtarılması, özgürleştirilmeleri bu katliama karşı en önemli cevap olmuştur. Yine savaşan kadınlar karşısında IŞİD barbarlarının korkusu bunun kanıtıdır. Bu irade İran ve Hindistan’da Jin Jiyan Azadî eylemlerine dönüşmüştür. Bütün Ortadoğu kadınları kendi dillerini, renkleri, kültürleri ve direnişleri ile birleştiğinde ortaya çıkacak muazzam potansiyel dünyayı yerinden oynatacaktır. Bütün silahların en güçlü ve karşı konulmazı olacaktır.


[1] Silvia Federici, Caliban ve Cadı, İstanbul: Otonom Yayınları, 2012.

[2] Swetlema Aleksiyeviç, Kadının Adı Yok Savaşta, İstanbul: Kafka Kitap, 2017.

Yazılar

Bizi Takip Edin

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
22,700AboneAbone Ol

Son Makaleler