Perşembe, Ekim 16, 2025
Kadın Etrafında Geliştirilecek Bilim, Doğru Sosyolojiye Atılmış İlk Adımdır

Siyasetin Mor Rengi

Kürt kadınlarının mücadelesi uzun soluklu bir mücadeledir. Tarihin her döneminde Kürt kadınlarının Kürt kültürünün, kimliğinin, dilinin korunması, gelişmesi konusunda büyük emekleri olmuştur, olmaktadır. Ancak ne yazık ki Kürt kadınlarının mücadele tarihi yeterince yazılmamıştır. Kürt kadınlarının, Kürdistan halklarının eşitlik, özgürlük, demokrasi mücadelesindeki öncülük rolü, kadınların eşitliğini ve özgürlüğünü sağlama, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmanın yaşam bulması için yürüttüğü çalışmalar binlerce yıllık erkek egemen düzene karşı ideolojik-politik mücadele, zihinsel değişim ve toplumsal değişim dönüşüm alanındaki kazanımlar, yaşanan zorlanmalar, kapitalizmin, neoliberal ekonomik düzenin kadınların yaşamlarındaki etkileri ve buna karşı verilen mücadele patriyarkal-kapitalist sistemin kadınların yaşamını zorlaştıran baskıcı, hiyerarşik, tahakküm ve sömürüyü dayatan tüm şiddet biçimlerine karşı verilen mücadelede örgütlü Kürt kadın hareketinin önemli rolü vardır. Örgütlü Kürt kadın hareketinin mücadele deneyimlerinin siyasal tarihinin yazılması, gelecek kuşaklara aktarılması ihtiyacı Kürt kadın hareketinin önünde önemli bir sorumluluk olarak durmaktadır. Kürt Siyasetinin Mor Rengi bu ihtiyaca dikkat çekmek ve bir giriş yapmak açısından oldukça önemlidir. Kürt Siyasetinin Mor Rengi, demokratik siyaset alanının önemli bir kısmını, siyasi parti deneyimlerini, 22 kadının kendi kaleminden aktarmaktadır. Kuşkusuz Kürt kadın hareketinin deneyimleri çok daha geniş bir alanı kapsamaktadır. Gerilla deneyiminden tutalım, dünyanın her yerinde Kürt halkının kadınlarının “kendi kaderini tayin etme” mücadelesini görünür kılmak, kadınların birliğini ve kadın dayanışmasını geliştirmek için oluşturduğu bağımsız kadın kurumları, derneklere, sivil toplum örgütlenmesi, gençlik örgütlenmesi, ekoloji alanındaki çalışmalardan karma örgütlere, siyasi parti çalışmalarına çalışma yaşamından aileye kadına yönelik şiddet, ayrımcılık, taciz, tecavüze karşı mücadele deneyimlerinin toplumda yayılması, gelecek kuşaklara aktarılması, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesine büyük katkılar sunacaktır.

Kürdistan halklarının dilini, kimliğini, kültürünü koruma, kendi kaderini belirleme, özgürlüğünü sağlama konusunda kırk yılı aşan eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesine kadınların katılımı devrimsel sonuçlar açığa çıkarmıştır. Bu konuda özellikle Sayın Abdullah Öcalan’ın kadınla kurduğu yoldaşlık, kadın konusundaki çözümlemeleri, Kürt siyasal hareketinin zihniyet değişiminde ve toplumsal dönüşümün sağlanmasında belirleyicidir. Kadınların Kürt siyasetinin her alanında yaptığı katılım aynı zamanda erkek zihniyetine karşı mücadele, kadın erkek eşitliğinin sağlanması ve binlerce yıllık erkek egemen zihniyetin ideolojik, politik ve ahlaki değerlerini sorgulatmıştır. Kadınlar bir yandan halkının özgürlüğü için mücadele ederken diğer yandan kadınların karşılaştığı eril zihniyetle, kadını küçümseyen, ötekileştiren, emeğini sömüren yaklaşımlara karşı mücadele etmektedir. Bu durum karma örgütlenmeye paralel olarak özgün-özerk kadın örgütlenme ihtiyacını, kadınların kendi yaşamlarını ilgilendiren konularda ve toplumsal yaşama dair kadın perspektifi ile siyaset yapmanın önemi ve gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.

Kürt Siyasetinin Mor Rengi, kadınların mücadelesinin bir kısmını özellikle siyasi parti, yerel yönetimler deneyimini aktarmaktadır.

Kürt kadın hareketinin mücadele kazanımları, deneyimleri, mücadele içinde yaşanan zorlanmaları nereden nereye geldik, sorusuna anlamlı bir cevap verme arayışı, Siyasetin Mor Rengi’nin yazılmasını sağlamıştır. Aslında herkes Gültan Kışanak’tan Amed Zindanı’nı, Sakine Cansız ile birlikte 12 Eylül faşizmine devlet-erkek şiddetine karşı kadınların direnişini yazmasını bekliyor, ben de öyle. Bu kitap yazılmadan önce kendisiyle bu konuları konuştuk. Amed’deki faşizme karşı kadının direnişini, zulme, vahşete karşı zalimin yüzüne tüküren özgür kadın duruşunu, iradesini yazmasını bekliyoruz. Kendisi de beklentinin farkında ancak şimdi yakın bir tarihi, siyasi soykırım operasyonları ile rehin alınan kadınların hikayesini, hepimizin hikayesini yazmanın aynı zamanda Kürt siyasi hareketine yönelik baskılara, saldırılara, halk iradesine, kadın iradesine yönelik saldırılara da bir cevap olacağı tespitini buradaki tüm kadınlar da destekledi ve zindanda bulunan 22 kadının deneyimleri Siyasetin Mor Rengi’nde kolektif bir ürüne dönüşmüş oldu. Kitabın hazırlık sürecine birebir tanıklık etmiş olduk. Sevgili Gültan Kışanak’ın uzun süre gazetecilik yapmış olması bir avantaj olsa da cezaevi koşullarında böylesine kolektif bir kitap yazmak pek kolay değildi doğrusu. Farklı cezaevlerinde bulunan kadınlara, aynı mekânda olsak da F tipi tecrit koşullarında farklı odalardaki arkadaşlara soruları ulaştırmak, meramını anlatmak kolay bir iş değildi doğrusu. Sonuçta önemli bir emek süreci sonrası elimize ulaşan kitap aynı zamanda kadın dayanışmasının güçlenmesi, dışarıda kadınların bir araya gelmesine vesile olması açısından da önemli bir işlev görmüş oldu. Örgütlü kadın mücadelesine içeriden ses vermesi, geleceğimizi örmek için geçmişe ışık tutması kadın hareketine güç kattığına inanıyorum.

Kitap 1990’lı yıllarda Kürt siyasi hareketinin demokrasi mücadelesini parlamento zeminine taşıma ve siyasi parti aracılığıyla Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü parlamento zemininde tartışılması sürecinde kadının rolünü anlatarak başlıyor. 1991 seçimlerinde Amed’de 8. Sıradan seçilen Leyla Zana’nın meclis kürsüsünde Kürtçe “Bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği için okuyorum” dediği için linç edilmesi ve 1994’te DEP’lilerin dokunulmazlıklarını kaldırılarak meclisten yaka paça gözaltına alınıp tutuklanması Türkiye’de demokratik siyasetin ne kadar zorlu bir mücadele alanı olduğunu da gösteriyor bize. O günden bugüne legal-demokratik siyaset alanına yönelik baskılar hız kesmeden devam etti. Partiler kapatıldı, siyasetçiler hapsedildi ama Kürt halkı, Kürt kadınları hala bu alanda direnmeye devam ediyor. Kadın mücadelesi açısından siyasi partide yer almak, kadın mücadelesini görünür kılmakta önemli rol oynamıştır. HEP-DEP sürecinde kadın örgütlenmesi çok güçlü değilken HADEP’in kurulması ile birlikte kadın örgütlenmesi için önemli bir adım atılmış, %25 kadın kotası ile kadın ve gençlik kollaşması süreci kadın örgütlenmesi, kadın bilincinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. HADEP’in kapatılmasıyla kurulan DEHAP’ta %35 kadın kotası ve özgün-özerk örgütlenme kadın meclisleriyle devam etmiştir. Bu süreçte bağımsız kadın örgütlenmesi, yerel yönetimde kadınların yer alması, karma örgütlerde ve bağımsız kadın örgütlerinin ortak çatıda örgütleme ihtiyacını açığa çıkarmıştır. Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) ile bütün alanlardaki kadın çalışmaları ortaklaştırılmaya, kadın sorununun tüm çalışma alanlarımızda gündemleştirilmesini sağlamıştır. Kitapta bu süreçler daha ayrıntılı olarak yer almıştır. DTH/DTP ile birlikte kadın mücadelesi açısından yeni bir başlangıç, dönüm noktası oluşmuştur. %40 cinsiyet kotası ve eşbaşkanlık sistemi ile siyasal alanda kadın kazanımları önemli bir aşama kat etmiştir. Tabi bu süreçler hiç de geçmemiştir. Kadınlar için sürekli bir iç mücadele, cins mücadelesi bu sürece eşlik etmiştir. DTP’de bağımsız adaylarla “Bin Umut Adayları” ile parlamento tekrardan bir mücadele alanı olmuş kadın hareketinden gelen 8 kadın milletvekili kadın mücadelesini parlamento zeminine taşımıştır. 2011 milletvekili seçimleri ile birlikte yeni bir başlangıç olmuş HDK/HDP’nin kuruluşu ile eşit temsil, eşbaşkanlık özgün-özerk meclis örgütlenmeleri, kadınların mücadelelerinin sürekliliği ve yeni kazanımlarla yola devam etmeleri kadınlar açısından örgütlü mücadelenin gücünü açığa çıkarmıştır. Yerel yönetimlerde eşbaşkanlık sisteminin uygulanması, yerel demokrasinin gelişmesinde, kadının öncülüğünü ve demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma ile kadınların öncü rolünü oynamaları açısından çok önemli dönüm noktası olmuştur. Tabi ki bu süreçler kadınların deneyimlerinden de anlaşılacağı gibi sürekli, kesintisiz ve güçlü bir kadın mücadelesinin, örgütlü kadın gücünün, kadın dayanışmasının sonucu açığa çıkmıştır. Kitapta bu süreçlere dair değerlendirmeleri okuyacaksınız.

Kitapta yer alan kadınların deneyimlerine bakılırsa her bir kadının mücadeleye girişi, kişisel deneyimleri, karşılaştıkları zorlanmalar devlet-erkek zihniyetinin yaşamlarındaki etkileri çok çarpıcı olarak anlatılmıştır. Bazen güldüğümüz bazen ağladığımız bazen de bu kadar da olmaz dediğimiz olaylarla karşılaşıyoruz. Deneyim paylaşımlarına bakarsak; Aysel Tuğluk arkadaşımızı, ağabeyinin cezaevinde katledilmesi, Kürt sorununun yakıcılığını sorgulaması ve hukuk ve adalet mücadelesine yöneltmiştir. Kendisini Sayın Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komployla Türkiye’ye getirilmesi sonrasında İmralı Ada Hapishanesine giden ilk kadın avukatlardan biri olan sevgili Aysel Tuğluk “zorlu ama bir o kadar da anlam dolu bir dönem” olarak tanımladığı süreçte, kadın özgürlük sorununu toplumun özgürlük sorunu olarak ele alan Sayın Öcalan ile tartışmaları tüm Kürt kadınlarının dikkatle takip ettikleri bir süreç olmuştur. Siyasi parti eşbaşkanlık sisteminde ilk görev alan Aysel Tuğluk, bu sistemin uygulanmasında yaşanan zorlukları ilk göğüsleyen kişi olarak siyasi partideki kadın mücadelesine önemli katkılar sunmuştur. Kendi deyimi ile 1990’lı yıllardan bugüne Kürtler, Kürt kadını yargı eliyle demokratik siyasetin dışına atılmaya çalışılıyor, siyaset yapmanın bedeli ya ölüm ya cezaevi ya da sürgün. Şimdi kendisi de bu politikanın sonucu olarak Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde kadın özgürlük mücadelesini sürdürüyor.

Burcu Çelik Özkan; Burcu Çelik’in hikayesi birçok Kürt gencine benzer. 90’lı yılların savaş ve çatışma politikalarından nasibini almış, devlet şiddetini yoğun yaşayan, faili meçhul cinayetlere tanıklık eden bir coğrafyada doğmuş olmanın bilinci ile büyümüş. Babasının halkının özgürlük ve eşitlik özlemini gerçekleştirmek için çıktığı yolda geride bırakılmış olmanın acısını hep yüreğinde taşımış, ailesinin gördüğü sistematik baskı nedeniyle memleketinden uzakta, Bursa’da büyümüş, o da tıpkı Aysel Tuğluk gibi yaşanan adaletsizliğe, haksızlığa karşı hukuk mücadelesi yürütmek için avukat olmuş. Devlet baskısı nedeniyle terk ettiği Muş’a milletvekili olarak dönmüş ve 2015 Haziran seçimlerinde Muş’un ilk kadın milletvekili olarak seçilmiştir. Kendisinin küçükken babasını ziyaret ettiği cezaevini şimdi onun küçük kızı Asmin ziyaret ediyor, annesini görmek için. Dünyada çok önemli değişmeler, gelişmeler olsa da Türkiye devletinin Kürt karşıtı siyaseti değişmiyor. Devlet şiddetini, köy yakmalarını, faili meçhul cinayetlerin ortasına doğan çocuklar, şimdi yaşadıkları bu zulüm düzenine son vermek için mücadelenin çeşitli alanlarında direnmeye, var olmaya devam ediyor. Kendisinin dediği gibi “Çocuklarımızdan çalınan yaşamlarını onlara armağan edeceğiz. Asminlerin, Bekeslerin, Mirazların özgür bir dünyada yaşaması için mücadeleye devam.”

Çağlar Demirel; Meclis’te bütçe görüşmelerinin olduğu Aralık 2016’da (tesadüf bu ya bu yazımı da yine Meclis’te bütçe görüşmeleri sürerken yazıyorum) Meclis çıkışında Besime Konca ile gözaltına alınıp tutuklandı. Kendi kitapta “1980 darbesinde çocuktum, evimize baskın düzenleyen askerler üzerime silah doğrultmuştu. 1991’de HEP, Diyarbakır il başkanı Vedat Aydın’ın cenaze töreninde aynı durumu yaşadım. 2011’de Belediye Başkanı iken evimi basan polisler bana ve babama silah doğrulttu, 2016’da da Meclis’te üzerime silah doğrultuldu.” diyor. Aslında bu Türkiye siyasetinin bir özeti. İktidarlar değişse de devletin Kürt’e, Kürt kadınına yaklaşımı değişmiyor.

Çağlar Demirel; Diyarbakır’da doğup büyümüş, Dicle Üniversitesi’nde hemşirelik okumuş. Meslek hayatı boyunca kadınlarla çalışmış, örgütlü kadın mücadelesi içinde yer alarak Kardelen Kadın Evi’nde kadınların bilinçlenmesi ve örgütlenmesi içinde yer almıştır. 2009 yerel seçimlerinde Derik Belediye Başkanı seçilmiş, belediye başkanı iken 2009 siyasi soykırım operasyonlarının devamı olan KCK operasyonlarında 2011’de tutuklandı. Yaşamı boyunca erkek egemen sisteme karşı mücadele ederek, iktidar anlayışını sorguladı. Belki de bunun sembolü olan koltuğun; belediye başkanı seçildiğinde Derik’li kadınlar tarafından koltuğun çekilip yerine sandalye konulması Kürt kadınının eşitlikçi, demokratik, katılımcı yönetim anlayışının en çarpıcı örneğidir sanırım.

Diba Keskin; Van’da muhafazakar bir ailede büyüyen Diba Keskin, 2014 Belediye eşbaşkanlığına aday olduğunda AKP’liler “bir kadın nasıl şehrin başkanı olur, dinde bunun yeri yok” diye anti-propaganda yapsalar da halk % 50’ye yakın oyla DBP’nin adayı Diba Keskin’i seçiyor ve ilk yaptığı iş belediyede yönetim anlayışını değiştirmek, demokratik, katılımcı hesap veren bir anlayışla işe başlıyor. Kadınlarla toplantı alıp onların kentin yönetimine dair görüşlerini alıyor ve kadınlar gözyaşlarını tutamıyorlar. Kendilerinin ilk kez ne düşünüldüğünün sorulması büyük bir coşku yaratıyor kadınlarda. Halkın yanında olması halk ile birlikte yerel demokrasiyi geliştirme çabası ve bunun halkta karşılık bulmasını hazmedemeyenler Diba Keskin’i tutuklamak ve yaptığı bir açıklama nedeniyle 13 yıl 9 ay ceza vermekte buluyor çareyi.

Dilek Hatipoğlu; 2014 yerel seçimlerinde Hakkari’de belediye eşbaşkanı seçilen Dilek Hatipoğlu daha önce aktif siyasette yer almamış. Kadının sorumluluk üstlendiğinde neler yapabileceğine güzel bir örnek. Yerel yönetimde ilk kez uygulanan eşbaşkanlık sisteminde zorlanmalar yaşasa da dünyada ilk kez uygulanan bu sistemin kadınlara, kadın mücadelesine katkılarını deneyimleyerek yaşadı. Kadın-erkek eşitliği, kadın özgürlükçü paradigma kendisine yol gösterici oldu. “Kadın yapabilir mi?” kaygısı, yapılan hizmetlerle kadına güvene dönüştü diyor. Kısa süreli belediye eşbaşkanlığı görevinde halk için kadınlar için birçok projeyi hayata geçirdi. Daha çok şey yapmak istiyordu ancak 16 aylık hizmetinin karşılığı 15 yıl ceza oldu, kendi deyimiyle.

Edibe Şahin; Dersim’in açık ama bir o kadar da direngen coğrafyasında doğmanın, Kürt ve Alevi kimliği nedeniyle Dersim halkına yaşatılanların, katliamların ağıtlarını dinleyerek büyümenin sorumluluğu hep omzunda hissederek mücadeleye katılmış. Devletin şiddet politikasından kendisi de nasibini almış, 80 darbesinde abisinin yerine rehin aldıklarında ağır işkencelerden geçmiş, abisinin tutuklandığı gün serbest bırakılmış. İstanbul’a geldiğinde de 90’lı yıllarda savaş nedeniyle İstanbul’a zorunlu göçle gelen Kürt halkının örgütlenmesi, dilini, kimliğini, kültürünü yaşatması için MKM, Kürt Enstitüsü gibi kurumlarda çalışıyor. 1999 yerel seçimlerinde Kadıköy’den aday olarak siyasi parti çalışmalarına başlıyor. 2009’da yeniden Dersim’e belediye başkan adayı olarak dönüyor. Dersim halkına yaşatılan zulmün ve diz çökmeyen iradenin asla unutulmaması için Seyit Rıza’nın heykelini şehrin göbeğine dikiyor. Yerel yönetim, yerel demokrasinin gelişmesinde kadının öncülük rolünün bilinciyle hizmet ediyor. 2015’te Dersim’in ilk kadın milletvekili olması da bu açıdan önemli. Devlet, Dersim ile hesaplaşmasını şimdi de yerel yöneticileri, siyasetçileri rehin almakla devam ettiriyor.

Evin Keve; genç bir kadın olarak siyasete yerel yönetimlerde eşbaşkanlık uygulanması sırasında giriyor. Çatak (Van) gibi küçük ve geleneksel yaşamın hakim olduğu bir ilçede belediye eşbaşkanlığı yapmanın kolay olmadığını biliyor, sorumluluktan kaçmıyor. Kadınlarla yaptığı seçim kampanyasında birçok zorlukla karşılaşsalar da pes etmiyorlar. Sadece “keşke daha önce kadın çalışmalarında yer alsaydım” diyor. Erkek egemen anlayış ve alışkanlıklarla mücadele etmenin zorluğu bu mücadelenin kadını nasıl güçlendirdiğini, pratikte deneyimliyor. Öz-yönetim ilan etme olasılığı nedeniyle tutuklandı.

Fatma Doğan; muhafazakar bir ailede büyüyor. Küçük yaşta evlendirilen, dört çocuk annesi olarak yaşamın zorluklarını erkenden göğüslemek zorunda kalıyor. “Kürtler de ümmetin içinde en doğal haklarını kullanamıyor?” sorusu onu arayışa itiyor. Önce Mazlum-Der’e oradan da DTP’ye. BDP’de aktif olarak çalışmaya başlıyor. 2014’te Urfa Bozova Belediye eşbaşkanlığı ile arayış yolculuğunu sürdürüyor. Kadın dinlenme evi, kadın dayanışma evi, Mizgin dayanışma merkezi ile çalışmalarda belediyedeki kadın müdürlüğüne bağlı olarak sürdürüyorlar. Kobane Direnişi’nin yaşandığı süreçte kadın dayanışmasını geliştirmek moral veriyor. Kadınların okutulmaması, küçük yaşta evlendirmelere karşı mücadele ederek, köylere kadar giderek kadınlarda farkındalık yaratmak için çalışıyorlar. Bu çalışmalar, AKP’yi rahatsız ettiğinden belediyeye kayyum atıyor, Fatma Doğan da tutuklanıyor. “Yaptığımız hizmetlerin, emeğimizin ödenen bedellerin boşa gitmediğinin bilinciyle mücadeleyi sürdürüyor.”

Figen Yüksekdağ; “benim hikayem de birçok kadınınkiyle aynı yerde kesişiyor. Başka hayatlarda aynı hikâyeyi yaşıyoruz” diyor. Daha 13 yaşında iken erkek egemen sistemi sorguluyor. Haksızlığa karşı çıkıyor, kendisine dayatılan geleneksel kadın rolüne itiraz ediyor. Haksızlıklara karşı mücadele etmek gerekli, iyi insanlar ve iyi bir dünya için bir şeyler yapmak gerek diye yola çıkıyor. Bu yolculuk kendisine sınıf mücadelesinde, kadınların özgürlük mücadelesinde, ezilen, sömürülen halklarla dayanışmak konusunda sorumluluk yüklüyor. Figen Yüksekdağ bu sorumluluğu omuzlamaktan imtina etmiyor. ESP genel başkanı iken, Kürt siyasal hareketi ile Türkiye demokrasi güçlerinin birleşik mücadele partisinde, Kürt halkı ile dayanışmak, Kürdistan özgürlük mücadelesine omuz vermek için eşbaşkanlık görevini üstleniyor. Türkiye devrim ve özgürlük mücadelesinin Kürt özgürlük mücadelesi ile birlikte, birleşik bir mücadele ile başarıya ulaşacağına inanıyordu. Bugün Kandıra Hapishanesi’nde Kürt kadınları ile birlikte olmasının nedeni de bu esasından. Hapishaneler kendisine yabancı mekanlar değil, devrimci mücadelesi sırasında birçok kez zorunlu olarak uğramıştı. “Kadın yoldaşlığının sınır tanımayan, duvar engel dinlemeyen gücü” yaşamın tüm alanlarında kadın özgürlük mücadelesine, halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesine güç vermeye devam ediyor.

Gülser Yıldırım; 80 darbesi ve sonrası Kürdistan’da yaşananlara, baskılara, devlet şiddetine bizzat tanıklık etmiş, 1986’da babasını gözaltında gördüğü işkenceler nedeniyle kaybetmiş. Kendisi de devlet şiddetini yaşamış. 1988’de 20 günlük bebeği ile alınıp sorgulandı. Yaşanan bu süreç Gülser Yıldırım’ın politikleşmesinde önemli rol oynadı. 1999’da HADEP’te kadın çalışmaları ile başladığı siyasi parti yolculuğu bugün de devam ediyor. KCK siyasi soykırım operasyonları sırasında 2010’da tutuklandı. Cezaevinde iken 2011’de milletvekili seçildi. “3 kez milletvekili seçildim, mecliste 3 yıl bile çalışmadım” derken haklıydı. 2015’te de milletvekili seçildi ancak dokunulmazlıkların kaldırılması sonrası HDP eşbaşkanları ile birlikte tutuklanan milletvekillerinden biriydi. “Kadın özgürlük çizgisine bağlı bir yaşamın asla dört duvar arasına hapsedilmeyeceğini” bizzat deneyimlediğinin altını çiziyor ve cezaevinde de olsa mücadelenin moral ve coşkusunu yaşamında sürdürüyor.

Leyla Güven; Konya Cihanbeyli’de geleneksel aile yapısı içinde büyüyor. 17 yaşında görücü usulü ile yaptığı evlilikten 2 çocuğu oluyor. Evlilik uzun sürmüyor. Leyla Güven’in arayışları onu siyasi partiye (HADEP) yönlendiriyor. 1994’te Konya il yöneticisi olarak aktif siyasete giriş yapıyor. “Sen kadınsın partide ne işin var, çocukların var, boşanmışsın, dedikodu olur” vb itirazlara karşı kendi ayakları üzerinde durma kararlığı, Kürt halkının yaşadığı haksızlığa, zulme karşı bir şeyler yapma isteği uzun soluklu bir mücadelenin yolunu açıyor. Kendisine 2004 yerel seçiminde Küçükdikili (Adana) beldesi belediye eşbaşkanlığı kadın özgürlükçü perspektifle yerel demokrasinin gelişmesi için önemli bir deneyim oluyor. Kadınlar olarak savunulan kadın hakları, toplumsal değişim-dönüşümün sağlanması, kadına karşı ayrımcılık, şiddetin önlenmesi gibi birçok kadın lehine kararların alınıp uygulanmasına öncülük etti. 2009’da Viranşehir belediye başkanı iken KCK siyasi soykırım operasyonları nedeniyle tutuklanıp yaklaşık 5 yıl kaldığı Amed Cezaevi’ne bu kez DTK eşbaşkanlığı görevini yürütürken Efrin işgaline karşı çıktığı için tutuklandı. 24 Haziran seçimlerinde Hakkâri milletvekili olarak seçilen Leyla Güven kadın iradesini temsili, halkının eşitlik ve özgürlük mücadelesindeki öncülük görevini sürdürüyor. 7 Kasım’da yaptığı açıklama ile Sayın Abdullah Öcalan üzerinde “mutlak tecrite” dönüşen işkence sisteminin sonlanması, barışın önünün açılması için tecritin kaldırılması talebiyle Amed zindanında başlattığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevini sürdürdü. Kadınların ve halkların özgürlüğü ve barış için verilen mücadele mutlaka zaferle sonuçlanacaktır.

Mukaddes Kubilay; HADEP’ten 1999’da belediye başkanı seçilen 3 kadından biriydi. Bir ilki yaşıyorlardı. Kadınların yerel yönetimde görev alması, kadın örgütlenmesi, ilk kez kadınların görüşlerinin alınması, kendi anadilleriyle kendilerini ifade etmenin güzelliğini yaşıyorlardı. Kadınlar aile içinde yaşadıkları zorlukları, şiddeti anlatıyorlardı. Kadın sorununu, kadına yönelik şiddeti engellemek için erkeklerle toplantılar yapılması, toplumsal değişim, kadın-erkek eşitliği, kadına yönelik şiddetin sonlanması için kadınların kararlılığının yansıması oldukça önemliydi. Doğubeyazıt’ta büyük bir farkla belediye başkanlığı alınmış olsa da bazı aşiret reisleri “biz bir kadına nasıl reis hanım diyeceğiz, bir kadın belediye yönetemez, gitsin evinde otursun” derken yapılan hizmetler, projelerin hayata geçirilmesinden sonra aynı aşiret reisleri “şêr şêr e, çi jin e çi mêr e” (aslanın erkeği kadını olmaz) diyerek hizmetlerinden dolayı teşekkür ediyorlar ki bir sonraki seçimlerde de yine Mukaddes Kubilay seçiliyor. Mukaddes Kubilay Ağrı Belediye Başkanı iken 2016 yılında tutuklandı. “Cezaevine atsalar da kadınlar aynı azim ve kararlılıkla mücadeleye devam ediyor. Zorlukları kadın örgütlenmesiyle aşacağız” diyor.

Nurhayat Altun; ailesi Dersim katliamı nedeniyle Kayseri’ye sürgün edilmiş, Kayseri’de doğan Nurhayat Altun, gençliğini 1968’de yaşanan siyasal, toplumsal hareketliliğin, Türkiye’de de yoğun yaşandığı bir dönemde Ankara/Tuzluçayır’da geçirmiş. Abisinin politik mücadelede olması o dönem devrimci gençlik örgütlenmeleri mücadelesi kendisini de etkilemiş doğal olarak. 12 Eylül faşist darbesi, yaşanan siyasal, toplumsal gelişmeler Nurhayat Altun’u da siyaset yapmaya yönlendiriyor. HEP Ankara il yönetiminde siyasi parti yolculuğuna başlıyor. HADEP’le birlikte kadın örgütlenmesi yeni bir aşamaya geçiyor. Özgün-özerk örgütlenme ve partinin karar alma mekanizmalarında %25 kadın kotası uygulaması için yoğun bir mücadele yürütülüyor. Bu mücadele etkisini 2002 genel seçimlerinde listelerde gösteriyor. Seçilebilecek yerde kadın aday gösteriliyor. Batman’da Nurhayat Altun %76 oy almasına rağmen ülke barajı geçilemediği için milletvekili seçilemiyor. O dönem kadınların ilk sırada gösterilmesini %10 barajını geçmemenin nedeni olarak göstermek isteyenler olsa da hayat bize kadınların öncülük ettiği tüm çalışmaların daha başarılı olduğunu kanıtlamıştır. 2014’te ailesinin sürgün edildiği topraklara dönerek belediye eşbaşkanı oldu. Kendisinden önce iki dönem kadın belediye başkanının olması önemli bir avantaj. Ancak eşbaşkanlık sisteminin ilk kez uygulanacak olması açısından bir ilki yaşayacaktı. “Dersim tarım, hayvancılık, arıcılık yapılan, ekonomik olarak kendisine yetebilen bir yer iken yaşanan savaş ve çatışmalar ekonomiyi çökertmiş ancak Dersim insanı tüm katliamlara, asimilasyon ve zor politikasına rağmen inancını, kültürünü yaşatıyor, lokmasını paylaşıyor” diyor, Nurhayat Altun. Düzgün Baba’nın Ana Fatma’nın manevi gücü, Munzur’un hırçın, öfkeli akışı her yıl yakılmasına rağmen filiz veren ormanları insanlık için direnç ve moral gücü olmaya, Dersim’in yiğit insanları da zulme karşı yaşamın her alanında direnmeye devam ediyor.

Sara Kaya; “Bizimkisi bir hakikat ve özgürlük yolculuğu” diyen Sara Kaya, işçi olarak girdiği Nusaybin Belediyesi’nde 2014 yerel seçimlerinde belediye eşbaşkanı oldu. Yerel yönetimlerdeki erkek egemen anlayış karşısında kadın olarak kendi emeği ile kadın kimliği ile var olmaya çalıştı. “Demokratik modern bir kent oluşturalım derken sokağa çıkma yasakları, doğup büyüdüğümüz kentin yıkımına, insan ölümlerine, kültürün, doğanın yıkımına tanıklık eden Sara Kaya toplumsal barışın sağlanması, kadınların, Kürt halkının kendi kaderini tayin etmesinde, yerel demokrasinin önemini her fırsatta savundu. Eskiden Beyaz Güller kenti olan Nusaybin’i yeniden beyaz güllerle, yaşamın, barışın rengi haline beyazla, beyaz gülle kenti donamak isteyen kadınlar Nusaybin, Qamışlo sınırındaki daha önce mayından temizlenmiş alana “mayın değil gül, ölüm değil yaşam ekiyoruz” sloganıyla beyaz gül dikmeleri engellenmiş ama o çocuklara yaşanabilir, özgür güvenlikli bir yaşamı örmek için mücadelesini sürdürüyor.

Sevdiye Süer Baran; 90’lı yıllardaki devletin şiddet, gözaltı ve tutuklamalar nedeniyle gözaltına alınıp ağır işkencelerden geçen Sadiye Süer Baran kadına “kadın neden hep kadınlığıyla tehdit ediliyor” sorusunu soruyor. Hem devlet şiddeti hem geleneksel aile yaklaşımı onu bir arayışa, özgürlük arayışına yönlendiriyor. Bu arayış onu 1997’de HADEP’de çalışmalara katılmalara yöneltiyor. Eşinin 12 yıllık cezaevi süresince tutuklu aileleri ile dayanışması politikleşmesinde önemli rol oynamıştı. 2014 yerel seçimlerinde 90’ yıllarda 2 kez yakılmış, zorunlu göç ve faili meçhul cinayetlerin yoğun yaşandığı Amed’in Pasur (Kulp) ilçesinde belediye eşbaşkanlığı yürütmesi hiç de kolay değildi. Kadınların yerel yönetimde olması ilçedeki kadınların da siyasete katılması, kadınların gelebileceği mekanlar kurularak kadınların toplumsallaşması için yine gençler için önemli çalışmalar yapıldı. Ancak atanan kayyumların ilk hedefleri de bu çalışmalar oldu. Kürt siyasal hareketi içinde olanlar için gözaltına alınmak, tutuklanmak devlet şiddetinin en sıradan uygulaması o nedenle “içeride de dışarıda da demokrasi ve barış mücadelemi sürdüreceğim” diyen Sadiye Süer Baran’ın oğlu Azad da annesini ziyaret sırasında 5 yılla yargılandığı dosyanın onaylanması sebebiyle tutuklanıyor.

Selma Irmak; kadın özgürlük mücadelesini, cesaretle, dirayetle ve azimle yürüten her bir kadını küçük kara balıklara benzeten Selma Irmak, içine takıldığımız küçük hayatları sorgulayarak “büyük denizlere doğru yola çıktık, çoğalarak devam ediyoruz”, diyor. Mardin’de doğuyor ancak ekonomik nedenlerle ailesi ile birlikte Konya’ya taşınıyorlar. Ancak Kürdistan’da yaşanan çatışmalı süreç, OHAL uygulamaları, faili meçhuller onların hayatlarını da etkiliyor. Üniversitede iken gözaltına alınıp yoğun işkenceden geçirildikten sonra tutuklanıyor. Cezaevinden çıktıktan sonra HADEP’in Konya’daki kadın komisyonu çalışmalarına katılıyor. Siyasi partideki yolculuğu bir dönem MKM ve Kürt Enstitüsü’nde çalışsa da kesintisiz sürüyor. 2009 Dêrik (Mardin) Belediye Başkanlığı YSK’nın vetosu ile reddediliyor. Ardından KCK adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonlarında tutuklanıp 5 yıl cezaevinde kaldı. Cezaevinde iken Şırnak milletvekili olan Selma Irmak, 2015 7 Haziran-1 Kasım seçimlerinde de Hakkâri milletvekili seçildi. “Biz kadınların üzerine kapatılan kapıları teker teker kırarak daraltılan yaşamlarımızın sınırlarını, özgürlük tutkumuzun sınırlarına ulaştırmaya kararlıyız, biliyoruz ki başka bir dünya mümkün ve o dünyayı biz kadınlar kuracağız” diyerek özgürlük yolculuğunu sürdürüyor.

Servin Karakoç; Kêrs köyünün (Bitlis-Ahlat) 1995’te yakılması ve boşaltılması nedeniyle zorunlu göçle Tatvan’da yaşamak zorunda kalan Sevin Karakoç DTP’de siyasi parti yönetiminde kadın çalışmaları yapıyor. 2014’te Ovakışla (Ahlat) belediye eşbaşkanı seçiliyor. Belediye ile karakolun karşı karşıya olması ona çocukluğunda yaşadığı travmayı hatırlatıyor. Gözyaşlarını tutamadığı zor anlar oluyor. Olanakların kısıtlı olmasına rağmen çok yoğun bir çalışmanın içine giriyor. “Belediye erkek işidir, kadın belediyede ne yapacak, birkaç ayda sıkılır bırakır” diyenler kadın iradesi, emeği karşısında susmak zorunda kalıyor. Yerel yönetimlerde kadınların olması toplumsal değişim dönüşümde kadının özgürlük yürüyüşüne katkıları tartışılmaz. 20 gün gözaltında kaldıktan sonra belde nüfusunu yarısının adliye önünde onları alkış, zılgıtlarla karşılaması bu emeğinin bir sonucu.

Yıldız Çetin; 2009 yılında DTP’den belediye meclis üyesi seçilerek aktif siyasete başlıyor. Belediyede kadın çalışmaları ve kadın-erkek eşitliği komisyonunda görev yapıyor. Meclis üyeliği deneyimi 2014 yılında Van Gürpınar ilçe belediye eşbaşkanlığına seçiliyor. Daha önceki deneyimleri yol gösterici oluyor. Kadınlar için birçok çalışma yürütüyor. Gözaltına alındığında 11 yaşındaki kızı Havin’in çığlıkları aslında Kürdistan’da yaşayan tüm kadınların haksızlığa hukuksuzluğa karşı çığlığı olarak havada asılı kalıyor.

Zeynep Han Bingöl; 2014 yerel seçimlerinde Karayazı Erzurum belediye eşbaşkanı seçilen Zeynep Han Bingöl, politik bir aileden geliyor. Maraş Katliamı’na, 80 askeri darbesine tanıklık etmiş ailesinden tutuklananlar olunca ailenin de sorumluluğunu üstlenmiş. Bu sorumluluk kendisini de güçlendiriyor, 90’lı yıllarda. DEP’te aktif siyasete başlıyor. Eşbaşkanlık sisteminin yeni olması, yerel yönetimlerde bugüne kadar erkek egemen bir anlayışla yönetilmesi bazı zorluklar yaşamasına neden olsa da zamanla toplum buna alıştı. İlk iş kadın çalışmaları yapmak, kadınların belediyeye gelmesini sağlamak olmuş özellikle kadın siyasetçilere yönelik tutuklamalarda erkek iktidarının kadın mücadelesinden, kadın iradesinden ne kadar korktuğunun göstermesidir, Karayazı’da. Ben ve dört kadın meclis üyesi belediye ve ilçede ciddi bir değişim yarattık. 5 kadını da tutuklayarak değişimi engellemeye çalışıyorlar ama bunu başaramayacaklar, diyerek mücadeledeki ısrar ve kararlılığın altını çiziyor.

Zeynep Sipçik; 2010 yılında Dêrik Belediyesi’ne bağlı Peljîn Kadın Merkezi’nde yerel yönetim çalışmalarına başlamış merkezde kadınlara hukuki danışmalık ile cins bilincini yükseltmek, farkındalık oluşturmak, kadına karşı her türlü şiddetle mücadele, kadın sağlığı eğitimi, kültürel çalışmalar yürütüyor. Bu süreç kadınlarla buluşmak açısından da önemli bir fırsat oluyor. Kerboran (Mardin-Dargeçit) eşbaşkanı seçildiğinde bu deneyim onu cesaretlendiriyor. Erkek egemen zihniyetin yönetim anlayışının olduğu bir alanda hem kadın özgürlük mücadelesi yürütmek hem halka hizmet etmek konusunda zorlanmalar olsa da toplumda da önemli değişime yol açtı. En çok zorlandığı zamanın ise IŞİD’in Kobane saldırısı sırasında Dargeçit’te yapılan protestolar sırasında 3 kişinin yaşamını yitirmesi. Cenazeler defnedildikten sonra taziye yerine yürüyüşe geçilen halkın üzerine askeri taburdan ateş açılması sonucu ölüm ve yaralanmalar nedeniyle yaşanan karmaşalar. “Şimdi dört duvar arasındayız, bizim şahsımızda halkın iradesi tutsak alınmak isteniyor. Ama inanıyorum ki kazanan barış, özgürlük, halkların birliği olacak” diyor. Onurlu bir yaşam için mücadeleye devam ediyor.

Gültan Kışanak; Diyarbakır’da eğitim fakültesi 2. Sınıf öğrencisiyken 1980’de gözaltına alınıp tutuklanıyor. 12 Eylül faşizminin zindandaki zulmünü, kadın direnişini, kadın iradesinin neler yapabileceğini bizzat deneyimleyerek yaşıyor. Diyarbakır’dan sonra kaldığı Elazığ Cezaevi’nde adli kadınlarla kalması, kadın sorununun başka bir boyutuyla yüzleşmesini sağlıyor. Cezaevinden çıktığında İzmir’de İletişim okuyor. “Gazeteci olmak istiyordum, Diyarbakır’da kimse sesimizi duymamıştı, gazeteci olacak gerçekleri yazacağım” diyerek yeni bir yolculuğa çıkıyor. Okul bittikten sonra 90’lı yıllarda Yeni Ülke Gazetesi’nde çalışmaya başlıyor. “Gerçekler karanlıkta kalmayacak” sloganıyla yayın hayatına başlayan Özgür Gündem Gazetesi’nin kuruluşunda yer alıyor. 2002’ye kadar bu yolculuğu sürüyor. 2004’te Bağlar (Amed) Belediyesi’nde danışmanlık ve kadın çalışmalarında yer alıyor. 2007’de (Bin Umut Adayı olarak) Amed’den milletvekili seçilerek kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini başka bir zorlu alanda sürdürmeye devam ediyor. 2011’de Siirt milletvekili ve aynı zamanda BDP’nin eş genel başkanlığı görevini omuzladı. 2014 yerel seçimlerinde Amed Büyükşehir Belediyesi eşbaşkanı iken siyasi rehine olarak cezaevinde tutuluyor. Kadın özgürlük mücadelesi burada da sürüyor. Yerel demokrasinin gelişmesinde kadınların ve gençlerin yaşamlarını kolaylaştıracak projeler, kadın dostu, ekolojik, özgürlükçü kent yönetimi için hazırladıkları projeler yarım kaldı. Ancak Gültan Kışanak burada da mücadeleye kalemiyle devam ediyor. Kürt Siyasetinin Mor Rengi’ni yazarak demokratik siyaset alanındaki kadınların emeklerini görünür kılacak güzel bir çalışmaya imza attı. Duyulmayan, duyulması istenmeyen Kürt kadın siyasetçilerinin sesini dünya kadınlarına duyurmaya çalışıyor.

Sonuç olarak 22 kadın siyasetçinin kendi kaleminden kendi deneyimlerini yazdığı “Kürt Siyasetinin Mor Rengi” Kürdistan kadın hareketinin siyasi tarihinin yazılması açısından bir giriş olarak ele alınmalı. Kürt kadınları olarak dörde ayrılmış coğrafyamızın her bir parçasında yaşanan farklı deneyimler yine diasporada yaşayan kadınların deneyimleri örgütlü kadın mücadelesi ve bunun toplumsal değişim dönüşümdeki etkileri, dünya kadın hareketleri ile kurduğumuz ilişkiler, kadın dayanışmasının kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelelerine katkılarının mutlaka farklı çalışmalarda da ürüne dönüşecektir. Bu bir ihtiyaçtan ziyade Kürt kadınlarının gelecek kuşaklara karşı sorumluluğudur. Kadın özgürlüğü için direnen, mücadele eden tüm kadınlara selam olsun.


[1] Bu yazı Sebahat Tuncel ve Siyasetin Mor Rengi kitabının yazarı Gültan Kışanak henüz siyasi bir tutsak olarak cezaevindeyken kaleme alınmıştır.

Yazılar

Bizi Takip Edin

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
22,700AboneAbone Ol

Son Makaleler