Bir millet olarak farklı toplumsal gruplardan oluşan Kürtler Kürtçenin farklı lehçeleriyle konuşmaktadır. Her biri farklı bir isimle tanınmaktadır. Son yıllarda daha çok Zaza adıyla bilinen Kürt toplumsal grubu yöreden yöreye Kırd, Kırmanc, Dımıli ve Zaza şeklinde tezahür etmektedir.
Diyarbakır’ın kuzey bölgeleri, Bingöl ve Elazığ’ın bu iki ilin sınırlarına yakın yerlerinde yaşayan bu Kürt grubu kendisini daha çok Kırd; konuştuğu dili Kırdki veya Kırdi; yaşadığı coğrafik bölgeyi de Kırdane olarak adlandırmaktadır. Beraber yaşadığı diğer Kürt grubunu Kurmanc veya Kırdas; Kurmancların lehçesine de Kurmanci veya Kırdasi/Kırdaski demektedir. Kırd adı, Zazaca konuşan Kürtler için kullanılsa da bazen genel şekliyle Kürd anlamında da kullanılmaktadır.[1]
Eski tarihi ve arkaik kaynaklar bir kenara bırakıldığında, Zazaların yakın tarihinde Kırd adı ilk olarak Peter Lerch’in Forschungen über die Kurden und die Iranischen Nordchaldaer (Kürtler ve Kuzey İran Keldanileri Hakkında Araştırmalar) isimli kitabında geçmektedir. Dil bilimci Peter Lerch, 1856 yılında Rusya Kraliyet Bilimler Akademisi’nin görevlisi olarak Kırım Savaşı’nda Rus ordusuna esir düşen ve Smolensk guberniyası Roslavl Kampı’nda kalan Kürtler arasında gezerek, onların ağzından Kurmancca ve Zazaca derlemeler yaptı.
Roslavl’da 100 Kürt esir üzerinde 3 aylık bir araştırma yürüten dil bilimci Lerch, Kürtlerin şu bölgelerden geldiklerini yazmaktadır: “Mardin, Cezire (Hakkari Eyaleti), Dersim, Muş ve Diyarbekir (Kürdistan Eyaleti), Harput, Begesne, Malatya, Maden, Arapkir (Harput Eyaleti), Erzurum…” Kürt dilinin Kurmancca, Kelhurca, Lurca, Goranca ve Zazaca olmak üzere beş unsurdan oluştuğunu ileri süren Lerch, özellikle Zazaca üzerinde paha biçilmez kayıtlarda bulunmuştur. Bu filolojik kayıtlar, günümüzde bilhassa dil bilim ve tarih sahasında adeta bir “projektör” görevi görmektedir.[2]
Zazaların meskûn olduğu bölgeye baktığımızda ise dil bilimci Malmisanıj’ın “Kırd, Kırmanc, Dımıli veya Zaza Kürtleri” kitabına denk gelmekteyiz. Malmisanıj şu tespitte bulunmaktadır; “Batıya göç etmiş, göç etmeye zorlanmış ya da orada mecburi iskana tabi tutulmuş olanları sayılmazsa Dımıli Kürtleri şu illerin sınırları içinde yaşarlar:
1)Semsûr
2)Çewlig
3)Bedlis
4)Diyarbekir
5)Xarpêt
6)Ezirgan
7)Erzırom
8)Mûş
9)Sêwas
10)Sêrt
11)Dêrsım
12)Ruha
Bu illerden Dêrsım ve Çewlig’de nüfusun büyük çoğunluğu; Diyarbekır, Xarpêt ve Ezirgan’da nüfusun önemli bir bölümü bu lehçeyi konuşur. Bazı illerde ise denebilir ki sadece birer ilçenin sınırları içinde Dımıli lehçesi konuşulur. Semsûr’un Alduş (Gerger), Ruha’nın Sêwreg (Siverek), Bedlis’in Motki (Motki) ilçeleri buna örnek verilebilir. Mûş, Sêwas, Erzırom ve Sêrt illerindeki Dımılilerin miktarı ise azdır.[3]
Bölgeden bölgeye kendini tanımlama da değişir. Özü bir olan ama bölgeden kaynaklı isim değiştiren Zazalar; Kırmanc, Dımıl, Kırd olarak kendilerini tanıtır. Dêrsım bölgesinde yaşayanlar kendilerine Kırmanc, diline de Kırmancki derler. Yine Malmisanıj yukarıda zikredilen kitabında bu konu hakkında şöyle yazmıştır: “Hem Dersim yöresinin Dımıli lehçesiyle söylenmekte olan bazı halk ezgilerinden, hem de Dersimli bazı yazarların verdiği bilgilerden anlaşılacağı gibi Dımıli lehçesini konuşan Dersimli Kürtler kendilerine ‘Kırmanc’, genelde Kurmanc olarak bilinen Kürtlere ‘Kırdas’; onların lehçelerine ise ‘Kırdaski’ veya ‘Kırdasi’ demektedir.”[4]
Yine Malmisanıj’ın aktarımı bağlamında Dersimli yazarlardan Mustafa Düzgün konuyla ilgili olarak şöyle bir malumat vermektedir: “Dersim halkı nesep (soy) bakımından kendisine ‘Kırmanc’ der. Başka adları kullanmaz. Diyelim ki yabancı birisi ya da Dersimli olmayan birisi dil sürçmesiyle bir Dersimliye ‘Zaza’ derse, Dersimli buna kızar, ‘Hayır, ben Zaza değilim, Kırmancım’ der. Gerçek olan şu ki Dersimli Kırmanclar hiçbir zaman kendilerine ‘Zazayız’ demez.”
“…Yine Dersim halkı atalarının topraklarını, Kırmancların ülkesini de ‘Kırmanciye’ diye adlandırır. Ama Türkçe olarak ya da başka bir yabancı dille ülkelerinden bahsedince ‘Kürdistan’ derler. Örneğin Dersim’in bilgin, şair ve kahramanlarından olan Alişêr, Dersim türküsünde ‘Kürdistan’ sözcüğünü kullanır. Yine Dersim Kırmancları, Kürdistan’ın özgürlüğü için Türk devleti ve Avrupa devletlerine gönderdikleri telgraf ve dilekçelerin tümünde ülkelerini ‘Kürdistan’ diye adlandırmışlardır. Dersim’de ‘Kırmanciye’ ve ‘Kürdistan’ sözcükleri arasında hiç fark yoktur. Yine Dersim’de ‘Kırmanciye’ ve ‘Kürdistan’ sözcüğü, sadece Dersim için değil, ister ‘Kırmanc’ ister ‘Zaza’ ister ‘Kur’ veya ‘Kurd’ olsun, bütün Kürt ulusunun ülkesinin adı olarak kullanılır.”[5]
Görüldüğü üzere günümüzde Zaza Kürtleri olarak bilinen bu toplumsal Kürt grubu için farklı isimler ve adlandırma biçimleri kullanılmıştır. Kırd, Kırmanc, Dımıli ve Zaza adlarının tümü aslında tek bir toplumsal Kürt grubunun farklı adlarıdır.
Zazalarda Kadının Rolü
Yüzyıllardır Kürdistan coğrafyasında yaşayan Zaza Kürtleri, her türlü baskı ve göç politikalarına rağmen kendi diline, kültürüne sahip çıkmıştır ve çıkmaya devam etmektedir. Bu süreçte dilde ve kültürde yaşanan deformeler, kendi içerisinde barındırdığı çelişkiler ve zorluklarla beraber Kürt kültürü ve dili bir süreklilik ve gelişim göstermiştir. Bu gelişim ile beraber kadının konumu da sorgulanmaya başlanmıştır. Kültür ve ana dil taşıyıcısı olan kadınların rolü daha belirgin bir eksiklik olarak ortaya çıkmıştır. Kadınların toplumsal ve tarihsel aktörler olarak toplumda yer alamıyor olması veya göz ardı edilmesi Kürt hareketinden önce daha belirgindi. 20. yüzyılın ilk yarısında, Kuzey Kürdistan’ın özgürlük mücadelesinde tarihi bir karakter olarak karşımıza çıkan Zarife Xanım (Ana) toplumdaki kadın konumunu başka bir boyuta taşımıştır. Kadının toplumdaki ikincil konumu, ataerkil feraset ve eril tahakküm Zarife Xanım (Ana) ile değişmeye başlamıştır. Bilindiği üzere Koçgiri, Sivas’ın sınırları içerisinde kalan bir bölgedir. Burası Zarife Xanım ve Alişêr’in kahramanlığıyla tanınır. Özellikle Zarife Xanım’ın Alişêr ile omuz omuza düşmana karşı yaptığı çarpışmalar, kadın hareketinin öncülüğüne emsal teşkil etmektedir. O günün koşullarında, erkek egemen Kürt toplumundaki Zarife Xanım birçok kadına ilham olmuştur. Alişêr Efendi ve Zarife Ana’yı yakından tanıyan Nuri Dersimi, Zarife Ana ile ilgili şöyle yazmaktadır: “O aslan ki, kendi döneminde okuma- yazma bilen, hem siyasi hem de askeri bir Kürt kızıydı. Çok sefer Alişêr, bir şey yapmadan önce onun düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife savaşçıydı. Zarife uzun boylu, iri-yarı ve her konuda bir Kürt fizyonomisine sahip, simasında cesaret ve yiğitliği okunan eşsiz güzellikte bir Kürt kızı idi. Zarife, kocası gibi Kürt milli davasına bağlı, aynı yüksek gayeleri takip eden, eşsiz bir Kürt kızı olduğunu yaşamında doğrudan ispat etmiştir. Zarife, Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuş, Alişêr’in milli faaliyetinde onun sağ kolu ve mücadele arkadaşı olmuştur. Erkek egemen Kürt toplumundaki tüm görüşmelerde kocasının yanında bulunarak söz ve kararlara katkı sunmuştur. Devamlı göğsünde çapraz duran fişekliği ve sırtındaki mavzeriyle silahlı mücadelede erkeklerden hiçbir şekilde geri kalmamıştır. Erkeklerle aynı sofrayı paylaşan ve Seyid Rıza’yla aynı sofrada yemek yiyen ilk ve tek Kürt kadını olmuştur.”
Zarife Xanım’ın yanı sıra Seyid Rıza’nın eşi Besê Ana’yı da unutmamak gerek. Besê Ana ayaklanmada direnmeyi seçmiş, savaşmış ve düşmanın eline geçmemek için yaşamına son vermiştir. Kadınlar cephede direndiği gibi edebiyatta da bunun mücadelesini vermişlerdir. Geçmiş dönemdeki edebî mirasa baktığımız zaman kadınlar tarafından yazılan eserlerle nadiren karşılaşırız. Sayıları çok az kadın şairler zor şartlarda hayatlarını devam ettirmişler, kendilerine biçilen sosyal statünün ağırlığı altında kaldıklarını hissetiklerinde duygu ve düşüncelerini şiirle dile getirmişlerdir. Heyran Xanım Dünbülî de bu müstesna şairlerden biridir. 19. yüzyılda bir Zaza kadın şair olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği üzere 22 Şubat 1828 tarihinde İran ve Çarlık Rusya arasında imzalanan Türkmençay Antlaşması ile Aras’ın kuzeyindeki topraklar Rusların eline geçmiş ve tarihte bir bütünlük arz eden Azerbaycan coğrafyası ikiye bölünmüştür. Azerbaycan’ın ikiye bölünmesi insanî dramları da beraberinde getirmiştir. Heyran Xanım’ın soyu köken itibariyle Nahçıvan’daki Dünbülî hanedanına dayanmaktadır.[6] Vatanından ayrı düşmenin acısını kalbinin derinliklerinde hisseden Heyran Xanım ömrü boyunca yurduna hasret kalmıştır. Üstelik akrabalarının her birinin Urmiye, Merağa ve Tebriz gibi farklı yerlere göç ettirilmesi Heyran Xanım’ın acısını daha da arttırmıştır. Bu firak ve ayrılıkların derinden yaraladığı Heyran Xanım, bir teselli kaynağı olarak şiire sarılmış, vatana kavuşma arzusunu lirizmin yoğunluğuyla dolu şiirlerinde dile getirmiştir.[7]
Her ne kadar ataerkil zihniyet çoğu toplumda olduğu gibi Kürt toplumunda da bazen kendini uç noktada gösteriyor olsa da Zaza kadını mevcut zihniyeti aşmak için varoluş mücadelesini her zaman sürdürmüştür. Hatta diğer toplumlara göre daha önde olduğunu söylesek abartmış olmayız. Yerleşme alanı olarak dağların en kuytu ve de engebeli yerlerini seçen Zaza Kürtlerinde kadın daha yaratıcı bir konuma gelebilrmiştir. Avrupada şifacı kadınlara reva görülen Cadılaştırma ile diri diri yakmaların aksine Zaza Kürt kadını kendi toplumunda bitkisel ya da fiziksel şifacı (Pîrik) (kırık çıkık, göbek kaldırma, düşen kuyruk sokumunu kaldırma, boyun kırtlama, hacamat, vb. gibi) olarak toplumda saygın bir yer edinmiştir. Kimi zamana savaşçı, kimi zaman şair, kimi zaman şifacı, çoğu zaman da anne, eş sevgili, emekçi rollerinin taşıyıcısıdır ve değişimin öncülüğünü yapmıştır.
Zazaların sözlü edebiyatına baktığımızda özellikle folklorik metinlerde kötülüğü temsil eden bir kadın profiliyle kaşılaşıyoruz. “Alık û Fatike”[8] masalında kötü kadın rolündeki yengenin yaptıkları, keza “Pepuk” masalındaki üvey anne iki kardeşe çektirdikleri vs. örneklerine baktığımızda zalim bir kadın profiliyle karşılaşıyoruz. Bu ve benzeri halk anlatılarında büyü yapan kadınlar, kötülük yapan üvey annelerle kadına atfedilen ucube rollerini görmekteyiz. Fakat Kürt hareketiyle 1980’li yıllarda kadına verilen önem bir toplumsal değişim yarattı. Kürt hareketi önderliğinde insanlık değerlerinin yaratımı, onların korunması, gelişimi, toplumsallaşması ve sisteme kavuşmasının kadın şahsında geliştiği söylenebilir. Kadın cinsine yönelik oluşturulan egemenlik sistemi kadını görmezden gelen, ötekileştiren ve yok sayan bir sistemdi. Kürt hareketiyle beraber kendini geliştiren ve dönüştüren Kürt Zaza kadınlar her alanda var oldular, olmaya devam ediyorlar. Bir Zaza Kürdü olan Sakine Cansız’dan günümüze kadar mücadele sahasında, edebiyat dünyasında, akademi camiasında, basında ve çeşitli meslek gruplarında yer alan Kürt Zaza kadınları hayatı değiştirip dönüştürmeye devam etmektedir. Kadınlar kaybolma tehlikesi altında olan dillerine, kültürlerine katkılar sunuyor ve geleceğe taşıyor. Bu kadın yazarlardan Nadire Güntaş Aldatmaz, 2010 yılında Mardin Artuklu Üniversitesi Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü Kürt Dili ve Kültürü bölümünde yüksek lisansa başladı ve 2012’de “Folklorê Kirmancan Ser o” adlı tezi savundu. Bu tez Türkiye’de kabul edilen ilk Kürtçe (Kirmancca) tez olarak tarihe geçti. Nadire Güntaş Aldatmaz tarafından hazırlanan ve 2016 yılında Vate Yayınları’ndan çıkan “Pîltane” bir kadın tarafından yazılmış olan ilk romandır. Nadire Güntaş Aldatmaz’ın öyküleri ilk olarak edebiyat-sanat dergisi “Şewçila”da yayınlanmış ve daha sonra “Pîyê Mi Kemane Cinitêne” ismiyle kitaplaşmıştır.
Zaza Kürtlerinden şu an Mardin Artuklu Üniversitesi Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü Kürt Dili ve Kültürü bölümünde akademisyen olan Pınar Yıldız’ın bir Zaza kadın olarak Zazaca/Kırmancki lehçesine yaptığı katkılara da değinmekte fayda var. Son yıllarda Modern Zaza edebiyatına eserleriyle ve makaleleriyle katkılar sunmaktadır.
Zaza Kürtlerinden olan Bedriye Topaç, Zazaca yazdığı şiirleriyle tanınan hayatı mücadele dolu bir kadın. İlk yedi yılını yatılı okulda okuduktan sonra lise eğitimini Ankara’da tamamlamış. Yazıları genelde Newepel gazetesi ve Şewçila dergisi olmak üzere Vate, Nûbihar ve Azadiya Welat gazetesinde de yayınlanmıştır. Her ne kadar “Bero Sûr” yazarın ilk kitabı olsa da şiir, öykü ve denemeleri de dikkat çekmektedir. Genel olarak gözlemlediğimizde her ne kadar Zaza Kürt kadını yazılı edebiyatta yeterli düzeyde göremiyorsak da yaşamın her alanında ninni, ağıt, bedua, dua, klam, hikâye ve masal gibi edebi sözlerini görebiliriz. Bunlardan birkaç örneği verebiliriz;
Örneğin ayranı yayıkta yayarken yağın az çıktığını gören kadın, bu şekilde sitem etmiştir:
Ha meşkê do meşkê (Ha yayık ayran yayığı)
Mi şayo to şayo (Ben yaydım sen yaydın)
Do nanko rûn ça yo? (Ayran burada yağ nerde?)
Yürekten dillendirdikleri ninniler:
Lorî lorî lorî berxe/ê mi lorî (Nenni nenni kuzum nenni)
pîyê to şîyo welatê corî (Baban yukarı ülkeye gitmiş)
To rê ano solanê sûrî (Sana getiriyor kırmızı ayakkabıları)
De lorî lorî keyney/lacê mi lorî (Nenni de nenni kızım/oğlum nenni)
Zerre min a/ê ti ez to rê bimrî (Yüreğimsin sen sana öleyim)
Kızdıklarında ettikleri beddualardan birkaç örnek:
Kezebe to fekê to ra bêro (Yüreğin ağzından gelsin)
Awe sîya çimê to de bêro (Gözünden kara sular insin)
Ti vergî veyşanîrê bê marî viranî rê bê (Kurttan daha aç yılandan daha çıplak olasın)
Dualarından birkaç örnek;
Homa siheto weş bido to (Allah sana güzel sıhhat versin)
Hebe to bi hezar bo (Birin bin olsun)
Mûyê sipey bikoy çokanê to (Bacaklarına beyaz kıllar düşsün) (uzun ömür için söylenir)
Kısacası bugün yazılı edebiyatta özellikle Zaza kadının rengini yeterli seviyede göremiyor olabiliriz ama bunu biliyoruz ki eğer zamanında klam, ağıt, ninni, masal vb. eserlerini sözlü yerine kendi imzalarıyla kaleme dökebilselerdi, bugün yüzlerce değil belki de binlerce eserin altında kadının imzası olurdu.
Kürdistan coğrafyasında kadın olmak zordur, çünkü Kürt toplumunun ataerkil yapısından kaynaklanan düşünme ve eylem biçimleriyle birlikte Türk ulus devleti içinde eğitim, dil ve sınıfsal koşullara dayalı engellemelerle mücadele etmek zorunda kalan Kürt kadınları, bunlara rağmen her sahada varlığını mücadeleleriyle başarılı bir şekilde ispat etmektedirler.
[1] Zilan, 2019, 305-306.
[2] Konak, 2021, 40-41.
[3] Malmisanij, 1996, 3-4.
[4] Malmisanij, 1996, 11.
[5] Malmisanij, 1996, 12.
[6] Alauddin Tekş, “Heyran Xanım”, Mecelle-i Armağan, 2, 1352, 125.
[7]https://www.bingol.edu.tr/documents/Zaza%20Tarihi%20ve%20Ku%CC%88ltu%CC%88ru%CC%88%20Sempozyumu.pdf (464-467), (Son Erişim: 2 Ekim 2024).
[8] Aldatmaz Güntaş, N, Sanikanê Mamekîye ra, İstanbul: Roşna Yayınları,2013, 7-11.